21 Aralık 2014 Pazar

Ben bu yazıyı sana yazdım.

Bu yazım küçük yaşlardaki ben'de başlıyor, evet evet küçük yaşlardaki ben.
Bu yazı, sevginin bünyede henüz masum olduğu yaşlarda saf, temiz ve bir o kadarda salak olduğu.
Uyuyordum herkes gibi sıklıkla, şimdiki gibi aniden uyanmama sebep olacak şeyler yoktu hayatımda olabilecek en korkunç en ani şeyim yalnız kalmak olurdu, şimdi her ne kadar alışsam da.

Sonra biraz büyüdüm, küçük küçük heveslerim oldu, platonik baharlar misali bu cümle çok saçma olsa da.


Sonra büyüdük rolleri değiştik sen uykuya, hayallere daldın, hiçte uyanmaya niyetin olmadan.
Fark etmeden çok şey değişti hiçbir şey değişmese de sen değiştin öncelikle...Uyurken hem de.


Çok geç anladım, henüz uykudasın kadın ölünce uyanacaksın.





Bu yazımda bana ilham veren  sarışın ilham meleklerime çok teşekkür ediyorum.

17 Aralık 2014 Çarşamba

Sudan Korkmak

Başlığın adı çok mu acayip oldu ne, evet bazen korkuyorum ben sudan, ıslanmaktan,arınmaktan neydi bunun sebebi senle olan her şeyden arınma korkum mu, senle, senin gibi, sana bağlı, her şeyden arınma korkusu mu ? yoksa açık yaralarımın ağrıması tedirginliğimi senle olan ?  bu yazı bir nevi alkolikken yazılan yazılan yazılar tadında sayın okuyucular.


Hatta tam sarhoş muhabbeti olsun mu "kardeşim bak ne demiş Atilla İlhan"


"sen söyle serseriler kralı istanbul

sen söyle iki gözüm

hangi merhem çâredir şu bizim yaramıza"



Bunu demiş tam olarak, açık yaralarımızın kapanmaması durumu, hangi merhemin çare olacağı durumu.


Atilla İlhan romantizmini geçtim, ne kadar bu güzellikleri okusan etsen boş içindeki güzellikler sağır ve dilsiz olduktan sonra.Sudan korkan gözlerim ve bedenimle bunları yazdım ben sana hemde daha sonra bunları okuyunca utanacağımı daha da korkacağımı bilerek ve hissederek, daha anlamlısı olamazdı sanırım... 


bu yazı tüm sahipsiz aşklarıma gelsin.





bu yazımda gerek şiirleriyle gerek bana verdiği ilham kaynağından ötürü Atilla İlhan'ı saygı ve sevgiyle anıyoruz.







6 Aralık 2014 Cumartesi

başlık bulmayı sevmiyorum ki ben


değişik bir konsept yapayım dedim ne düşünüyorsam, aklıma ne geliyorsa onu yazacağım bugün. hiç bir düzen yok, tema yok. yani böyle ilginçli bi şey de olabilir saçma da henüz net bir fikrim yok açıkçası eğer orda okuyan birileri varsa yorumu sizlere bırakıyorum.

kurtarılamayan şaheser

mevzubahis şairin en büyük arzusu her ne kadar sevgilisine kavuşmakmış gibi görünse de asıl derinlerdeki gizli kalmış isteği kendisini beğendirmektir. bu yolda aşk acısı sandığı şey ise beğenilmemenin verdiği düş kırıklığıdır ki bu da insanın kafasındaki aşk olgusunu sorgulamasına neden olur.

neden bizi sevmeyeni severiz, neden hep zoru seçeriz? aşk dedikleri şey bizim düşündüğümüzden farklı olabilir mi acaba? neyse ben az susayım da hikayeyi okuyun.




genç şair siyah meşin ciltli ufak kitabı havaya kaldırarak bağırdı:

-bundan daha yükseğinin bulunduğunu söyleyemez, sevgilim benim eserimden daha güzelini okuduğunu iddia edemez ya.-

gözlerinde, erimiş bir madenin oynak parlaklığı ve yanık yüzünde bir ekmek kabuğunun kırmızımtırak donukluğu vardı.

3 Aralık 2014 Çarşamba

What If- Türkçe ismiyle "Ya aşksa" ya da öyle bir şey.

ilk blog yazılarımızdan biri olmasından mütevellit bu sıralardaki en gözde filmlerimden birini değerlendirmek istiyorum.

biraz spoiler gibi olacak ama aklı başında bir film izleyicisi iseniz eğer zaten  filmin fragmanını izleyip de sonunu tahmin edebilirsiniz.
bu filmde baş roldeki abimiz harry potter'daki harry şimdi internetten tam ismine baktım daniel radcliffe imiş, sizin o harry potter'da harikalar yaratan abiniz(wallace) bu filmde bir kızdan hoşlanıyor(chantry) ama bu kızın baya geçmişi olan ciddi bir ilişkisi var, şimdi heri potır yapınca normal bayrampaşa'dan selim yapınca kötü oluyor değil mi, işte bu filmde bu çocuk bu kızla yakınlaşıp arkadaş oluyor, bilirsiniz kızlar ile olan arkadaşlık için güzel bir söz vardır da neyse diyorum.
bu kız buna sevgilisi olduğunu söyleyince "tabii arkadaşta kalabiliriz cnm .s" diyor ve arkadaşça takılıyorlar bir müddet.
tabii buraya kadar her şey normal bizim türk halkı filmin bu kısmına kadar normal karşılıyor, ne demek tabii ki sevgilimin erkek arkadaşları olabilir gözüyle izliyor (bkz: ben) filmin sonunda aynı soğukkanlılığı gösteren yoktur tabii ki. sonucunda hoşlandığı kızın sevgilisi bu bizim heri'nin niyetini anlıyor tabii, ama filmin senaristi bunu dinler mi hemen bu adamın önemli bir iş icabı dublin'e gitmesi gerekiyor...
sonrasında ne mi oluyor onuda film'i izleyip  görün bence,filmde de istanbul isminin geçmesi de göğsümü kabartan farklı bir olaydı.
film analizimizi bitirdiğimize göre bu filmden çıkarmamız gereken dersleri sayıyorum.
-beyler etrafımız bu gibi adamlarla dolu sakın sakınnn.
-sakın önemli bir iş için dublin'e gitmeyin kız kötü şeyler yapıyor.
-filmi izlerken ki normal karşılayan tavrınızı böyle bir olay yaşarsanız da koruyun..
-kızlarla arkadaş olunmasıyla ilgili malum söz, o işi deneyip başaramayan bir loser'ın sözüdür kanmayın.

bu blogdaki yayında ve yapımda emeği geçen herkese, yazımı yazarken arka planda bana şarkılarıyla eşlik eden sayın mehmet erdem'e çok teşekkürlerimi iletiyorum, ay lav yu hoçam.



What İf-2013
İMDb- 6,9
Tür-Romantik Komedi